28 Şubat 2011 Pazartesi

o video nerden çıktı karşıma yiaaa?!

şule 'bi film daha izleyelim mi?' dedikten hemen sonra laptopını parçalayıp sökmeye başladı.büş 'ay hiç uykum yok' dediği anda kalkıp battaniyenin altına girip uyumaya başladı.bu kız geçen sene de aşk-ı memnu izlemeye bize gelirdi.uyurdu.dizi bitince de kalkıp yurduna giderdi.yüzünde yastık izleriyle.bense illüzyon yaparken yanlışlıkla karısını kesip öldüren adamı izledikten sonra psikolojik olarak çöktüm.onun peşinden 'cesaretin var mı aşka'yı izlerken o videoda aklım kalmasın diye ve üzüntüm geçsin diye aldım tavayı kucağıma.menemeni bitirdim.yanında likörlü kahve içiyodum.ve bi yandan da kurabiyeyle elma yiyodum.çok kötü durumdayım.nerden bi vızıvızızııııppp diye ses çıksa [hep o ses çıkar çünkü her yerden] kadını kesen testere gözümün önüne geliyo.ANNECİİM!şule hala laptopını açmaya çalışıyo.büş uyurken ayağıyla müziğe ritm tutuyo.dıp tıs.

27 Şubat 2011 Pazar

şimdi reklamlar.

bugün dilara'yla alışveriş sonucunda faturaya benim ismimi yazdırmasını istedim.bu sefer düzgün yazcaklar mı bakalım diye merakımdan.çünkü daha önce soyadı facialarımdan bahsetmiştim.ve beni yanıltmadılar.yeni bi soyadım daha oldu.'kabayoğlu'. | kötü işlerimden az daha iyi olan işlerimi,bi gıdım daha iyi olan işlerimi koyduğum blog açtım dün.burdan bakabilirsiniz bence. | bu sitede blogumla karşılaştım.[bknz. aşağı] yurtdışına açıldım hehe.fotoğrafçının adını yazmak istedim ama bulamadım bilgisayarda. | karşılıklı reklam yapmış olduk.onlar benim reklamımı yapıyolarsa ben de onların reklamını yaparım argadaş :<


21 Şubat 2011 Pazartesi

büş içerde n'apıyosun?dön geri gel!

bugünkü konumu büş belirledi.konu başlığımız:eldiven.ay yok şu an başka konulara kaydık.ikimizin de kahveli birası elinde 'kââââm..' 'büüüşş..' diyerek birbirimizi anlar bakışlar atıyoruz.bu duygusal yüklü bakışmalardan sonra birazdan kalkıp monopoly oynicaz.o kadar abuk haldeyiz.benim duygusallaşma nedenim monopoly'nin içinden çıkan bi hediye paketiydi.benim verdiğim bi hediyenin hediye paketinin artan kısmı daha doğrusu.büş'ün duygusallaşması nerden çıktı bilemedim.neyse büş yanımdan kalktı gitti.eldivene geri döniim.geçen gün büş'ün eli çok donduğu için eve geri dönüp eldiven aldım ona.'sen tak yaa' falan dedi.'yok bee üşümüyo benim elim' dedim.sonra bi yere gittik kahve içerken eldiveni çıkardı bana verdi.bi süre sonra 'âââyy ellerim dôndû' dedi.ben de ona eldiveni uzattım 'taksana şunları beee' diye.sonra büş benim ellerimin donduğu için titrer halini gördü.bi yandan güldü.bi yandan üzüldü.sonra tekrar güldü.'gerizekalı kendi elin donuyo orda,sen hala al tak diyosun.ben elinin o halini gördükten sonra takar mıyım?' dedi.olay bu işte.böyle şeyler yaşıyoruz.bi de hereke'den sıkıldık.1 aydan sonra ilk kez kaldığım halde bana da sıkıntı basmaya başladı yavaştan.hee bi de e-bellek defterleri yayınlanmış.benim de 'gündüz düşleri' ve 'sürekli hareket halinde' defterlerinde çalışmalarım bulunmakta.o da burda.'burda'nın üstüne gidin.gidin gidin.

14 Şubat 2011 Pazartesi

ben bu albümü övcem şimdi.

sürekli her yere 'ay bu grubu öyle seviyorum,böyle seviyorum.üyeleri de öyle tatlı,böyle tatlı.kalpler.malpler.yerim yutarım onları.' yazan insanlardan olmak istemiyorum aslında.o yana bu yana 'sen balık değilsin ki'yi ne kadar beğendiğime dair bi'kaç cümle serpiştirdim.ama yetmedi.bugün trende bunu düşündüm.her şeyi de trende düşünüyorum.trenli bi' insan olmadan önce ne yapıyomuşum acaba?nöyse.benim için tam bir yolculuk albümü.evde dinlerken de yoldakinden farklı etki veriyo.mesela bugün yolda dinledim.eve girerken kapattım ve eve girdiğimde de onun dinlendiğini duydum.ay ne de mutlu oldum.aman ne de mutlu oldum.gevende'nin şarkılarının uzun oluşları sıkmayan cinsten.çünkü şarkının giriş-gelişme-sonuç kısmı cidden ayrı ayrı şeyler sanki.ama nasıl başarıyolarsa aynı zamanda tam bi' bütün halindeler.enstrümanlar resmen birbirlerine yer veriyolar.www.incredibox.fr sitesinde olduğu gibi böyle hepsine sıra vererek parça oluşturmanın güzelliğini yapıyolar.asıl anlatmak istediğimi bu cümleyle veremedim.yüz yüze olsaydık 'yaa bak işte.. hani şöyle.. biraz şey olunca.. hani.. anladın dimi' şeklinde eblek bakışlarımla elimi kolumu oynatarak anlatmaya çalışırdım.siz de anlardınız.konserlerinde 'keman ne güzel yia' gibi bi' cümleme karşılık serdarcharliebrown'ın 'o keman değil,viola' demesiyle tanıştım violayla.laylaylom.hala daha 'keman'la 'viola' arasındaki farkı öğrenme girişimine girişmedim gerçi.yaylı enstrümanların bu tarzda çıkardığı seslere karşı zaafım var zaten.mesela 'august rush'ı izledikten sonra 'hee tamam çello öğrencem ben' gibi cümleler ağzımdan çıktı.
albüme dönersek,'akvaryum' 06.10'dan öncesiyle sonrasının bağlanışı ve sonra bunun giderek 08.55'e bağlanmasının güzelliği.[şimdi hep söyliceğim zamanlar zaten öncesiyle bağlanmasıyla asıl tadını veriyo belki de.]
'beboyi yerki' sessiz sakin başlayıp,sessiz sakin bitmesi.
'esinti' ilk gittiğim konserlerinde dikkatimi çeken,kendimi 'oha dur n'oluyo,bi dakka etkileniyorum şu an galiba' gibi düşüncelerde bulduğum,'şarkının ulaşabilceğim kaydı var mı?' dediğimde '2. albüme artık' cevabını aldığımda üzüldüğüm ve gittikçe de melodisini unuttuğum şarkı.sonra albümde bu şarkıyı dinlerken 07.06'ya geldiğinde 'OHAAAA BU O ŞARKI LAAAĞĞN' şeklinde yerimden fırlayıp amaçsızca 2 adım atıp tekrar yerime oturmamı sağladı.
'igloo' 03.41'de neden olduğunu bilmiyorum ama çok keyif veriyo o tekerlememsi hava.
'kadıbostan'da 01.53'teki kısmın dilimize dolancağına karar verdim.
'nayu' ilk albümdeki halinden daha yaslı bi' havası var.şarkı tersten olduğu için karar verdim ne anlıyosam kağıda yazıp tersten okicam da üşeniyorum.he bi' de şarkıların hepsi terstence mi bilmiyorum da,kafadan atmaca olanlar için ayrıca tebrik ediyorum.ben kafadan atma sesler çıkarmaya kalktığımda çıkardığım şey sadece 's' 'ş 'f' harflerinden oluşuyo.sesli harf olarak da 'ı'yı kullanıyorum.
'sanki'de kulaklıkla yüksek sesle dinlerken '01.33'ten sonrasının yükselerek gitmesiyle 'nefesimin kesilmesi' olayını cidden yaşıyorum.
'sustum' 02.48'ten sonra 'eee sonra n'olmuş' diye endişeyle dinleyesim geliyo.anlattığını anlayabiliyomuşum gibi.
'vigeland' sanki soundtrackmiş gibi hayalimde klibini çekiyorum.böyle kovalamacalı.
yalnız bi' itiraf,ben hala albümü almadım-alamadım.maddi çöküş içindeyken durumumun düzelmesini bekleyip de albümü alıp dinlemeye kadarki süre içinde ben bu albümü dinlememiş olsaydım çıldırırdım.albümü alcak günümü bekliyorum.şu sıralardaki bana en heyecan verdiren albüm ilan ettim kendisini.sakin'in 'hayat' albümündeki heyecanımı başka bi' grup için,başka bi' albüm için yaşayabilceğimi pek düşünemiyodum.düşünüyodum ama 'acaba nasıl bi' şey olur?' merakımla düşünüyodum.topu topu 2 konserlerinde bulunmuş olmamın da üzüntüsü içindeyim.ilk albümleri 'ev'den 'refik'e de bambaşka bi' sempatim var.

13 Şubat 2011 Pazar

hop.

geçenlerde twitter'a yazdıklarımla başlamak istiyorum.
'trende dinlediğin müziğe uygun dansetmek ya da ritm tutmak istemenin telafisidir tren hoplamaları.
bugün trende bunu düşünürken karşımdaki kadının müziğimle çok komik dansedişini izledim.'
bugün de şunu fark ettim.yürürken hangi şarkıyı dinliyosam o şarkıya uygun yürüyorum.şarkıya göre şımarıyorum falan.bunu dışardakilere fark ettirmiyorum tabi.böyle de bi' yarım akılım işte.bu kadar.

8 Şubat 2011 Salı

saç kurtarıcım.

liseye yeni başlamıştım sanırım elidor 7/24 çıktığında.hayatımda yer edincek en büyük buluş oydu.saçımın kremsiz halini hatırlamak,düşünmek bile istemiyorum.'tülüş tülüş' diye tabir ettiğimiz bi kıvamda oluyo.o gün bugündür onsuz geçirdiğim bi an olmadı.[he yazın 'yıka-topla' olayını yaptığımda sürmedim bi.]sonra o tombul şişeler yok oldu.yerini daha zariflerine bıraktı.ama bu zarif olan nerdeyse onun 1/3ü kadardı.ama fiyat aynıydı.'noluyo lön?' diyodum ama onun dışında başka da bi şey yoktu ki onu aliim.sonra geçen sene emel dedi ki 'gizem' dedi.'pantene'in de aynısından var' dedi.'ondan alsan ya' dedi.'hem çok daha büyüğü,hem de aynı fiyat gibi bi şey' dedi.o anda elidor 7/24'ten boşandım.'buraya kadarmış' dedim.pantene beni dinliyo,beni anlıyo.buklelerim bile daha mutlu.'meslek olarak saçlarımı oynatmayı seçtim.bzibizi biz yapan.sonuçta bizi biz yapan.'

küçükken bu klip ve şarkı gayet normaldi :(

7 Şubat 2011 Pazartesi

böyle.

soyadı krizleri yaşıyorum.bu küçük yaşlardan başladı.yoklamalarda hep 'gizem kalaycıoğlu' diye okundu adım.çeşitli değişikliklerle bugüne kadar geldi.kalaylıoğlu,kalaylı,kalaycı.'lı' ve 'cı'yı hayal ürününüz olarak katıyosunuz tamam da koskoca 'oğlu' nerde be adam/kadın?inadına öyle dediklerinde cevap vermiyorum.bu sefer de yokmuşum muamelesi görüyorum.hoş değil.cık.bi' de mağaza faturalarına yazılıncaki evrim geçirmeleri var.geçen gün yaptığım alışverişte fatura için ismim soruldu.söyledim ama sesim biraz kısık çıktı ve gürültülü bi ortamdı.kesin 'efendim?' dicek diye bekliyodum.sormadı.'Allah bilir nasıl yazcak?' diye merakla faturayı elime tutuşturmasını bekledim.doğru yazsaydı alnından öpcektim.yazan şey 'gizem k' idi.e hadi bu gene bi derece.'kalanoylu' ve daha vahimi 'karayollu' yazılmışlığı var!YUH!OHA!bu soyadı taşımaktan duyduğum tek rahatsızlık bu.evlenceğim günü bekliyorum.bana soyadını vermek isteyen var mı?

3 Şubat 2011 Perşembe

temsili fotoğrafım.

şule'nin bilgisayarındayım.fotoğraf konusunda hazırlıksız yakalandım o yüzden.çünkü benim kendi bilgisayarımda n'olur n'olmaz diye köşeye attığım fotoğraflar vardır.halimi anlatcak fotoğraf bulmaya kasmim dedim.direkt nette karşıma dawson çıktı.kavak yellerinin deniz'i mi oluyo nesi oluyo,o işte.aslında şu anki tipime de müsait.bi' kaç saat sonra sınavım var.ben elime daha finalde bi' işime yaramayan notlarımı yeni aldım.bütünlemeye bütebilcek miyim acaba?ben burda seurat'nın hüznünü çalışmaya çalışırken kendi hüznümü soğuk renklerle yatay çizgilerle [soğuk odada yatarak demek istiyo yazar] belli ediyorum.önce 'kendine gel gizem!' dedim.sonra onu 'kendime gel' yaptım.'hehe ne salak oldu' dedim biraz tebessüm edip hüznüme geri döndüm.nedeni de hayatımın aslında hiç bi' şeyini kapsamayan şey/şeyler,farkımda bile olmayan kişi/kişiler.cidden çok üzülüyorum lan aslında.bu gece de gelsin cezanne,gitsin matisse diye nokta koyim.